sufi_cuisineAteşbaz-ı Veli Hazretleri, Hz. Mevlana’nın toplantılarda sağ yanında yer verdiği ünlü aşçısıdır, ermiş bir kişidir. Mevlevi kültüründe oldukça önemli bir yere sahip olan mutfak ve yemekten sorumlu olan kişiye büyük saygı gösterilirdi. Bu kişi Ateşbaz-ı Velî’dir. Bu ermiş kişinin hayatı hakkında pek fazla kaynak yoktur. Doğum yeri ve tarihi bilinmemektedir. Asıl adı Yûsuf, baba adı İzzeddîn’dir.
Hz. Mevlana döneminde dergahın baş aşçısı olan Ateşbaz-ı Veli, dergah kültürünü yansıtan derin düşünce dünyası ile önemli öğretiler sunmaktadır. Ateşbaz-ı Veli sadece bir aşçı olarak düşünülmemelidir. O, güzel ahlakın, terbiyenin, sevgi, saygı ve hoşgörünün de timsalidir. Bu yüzden Dünya’da  mezarı türbe haline getirilen ilk aşçı Ateşbaz-ı Veli’dir. Yüzyıllar boyunca dergahın mutfak bölümünde görev alan baş aşçıların Ateşbaz ismiyle anılması, ateşbazlığın bir terbiye ve eğitim makamı haline geldiğinin en önemli göstergesidir.

Dergahta Mutfak Kültürü:
Mevleviliğe giden yol dergâhın mutfağından başlamaktaydı. Derviş olmak isteyen kişi öncelikle mutfakta ona ayrılmış bir postun üstünde otur sadece temel ihtiyaçları için yerinden kalkar ve hiç konuşmadan olan biteni izlerdi. 3 günün sonunda derviş olma kararından vazgeçmemişse ve diğer dervişler bir sakınca görmezse mutfak işlerine yardımcı olarak dergâha girerdi.
Derviş mutfağa girmeden önce kapıda selama durur (Hu) ardından içeriye girerdi. Yemek esnasında kimse kimseden bir lokma eksik ya da fazla yemez, yemek sonunda şükür duası edilirdi.

Neden Ateşbaz?
Ateşbaz kelime olarak “ateşle oynayan, ateş oyunları yapan” anlamına gelmektedir. Bu sıfatı nasıl aldığı konusunda net bir bilgi olmamakla birlikte aşağıdaki menkıbe kabul görmektedir;
“Bir gün mutfakta yemek pişerken odun tükenir, Ateşbaz Hz. Mevlânâ’ya gider, durumu anlatır. Hz. Mevlana; “Git ayaklarını ocağın altına koy” der. Emri yerine getiren Ateş-baz-ı Veli, ayaklarından çıkan ateşle yemeğin tekrar kaynamaya başladığını görür. Ne var ki sol başparmağına bakarken “Yanar mı?” diye şüpheye düşer ve sol başparmağı yanar. Durumu Hz. Mevlana’ya anlatırlar, Hz Mevlana mutfağa gelerek niçin şüpheye düştün anlamında “Hay Ateş-baz hay!” der; o da utanarak sağ başparmağını yanan parmağının üzerine kapatır. Bu olay dervişlerin semaya başlamalarında saygıyla yâd edilir. Dervişler semaya sağ ayak başparmağını sol parmaklarının üzerine basarak başlarlar. Böylece Yûsuf bin İzzeddîn bu olaydan sonra ateşle oynayan mânâsına gelen “Ateşbâz” ünvânıyla anılmaya başladı.

Konya’ya Gelişi ve Aşçı Oluşu:
Konya’ya gelişi hakkında iki görüş vardır. Bahâeddin Veled ile birlikte Horosan’dan geldiği ve ya bu kafileye Karaman dolaylarından katıldığı sanılmaktadır, daha çok kabul gören görüş Horasan’dan geldiği yönündedir.
Yûsuf bin İzzeddîn bir süre Mevlânâ’nın sohbetlerine katıldı, bu sayede olgunlaştı. Dergâhta daha fazla kalmak, Mevlânâ’dan daha çok faydalanmak istiyordu, bu sebeple Mevlana tarafından dergâhın baş aşçılığı görevi verildi.
Yüz yaşına yakın yaşadığı düşünülen Ateşbaz-ı Veli 684 yılında Konya’da vefat etti.
Vefâtının ardından Mevlevîhanelerde bulunan özel ocağa “Ateşbaz Velî Ocağı” adı veridi. Mevlevî Dergâhlarında meydan-ı şerîfte serili beyaz postun adı Ateşbaz postudur.

Türbesi:
Ateşbaz-ı Veli’nin türbesi Konya’da 1285 yılında inşa edilmiştir. Türbeye gelenler içeride bulunan bir tabaktan tuz almaktadırlar, bu tuzun sofraya bereket getirdiğine inanılmaktadır. Adak adayanlar ise türbeye tuz getirmektedir. Bu gelenek kimine göre Ateşbaz-ı Veli ile Mevlana arasında geçen bir konuşmaya, kimisi ise Orta Asya Türk geleneğine dayandırmaktadır. Hz. Mevlana’nın Ateşbaz-ı Velî’ ye “Tuzunu alanlar huzur bulsun, ziyaret edenlerin her derdi iyi olsun. Aşları artsın, eksilmesin, taşsın dökülmesin.” dediği rivayet edilmektedir.

1986 yılında Konya Turizm Derneği Başkanı Feyzi Halıcı, Ateş-baz-ı Veli adına uluslararası yemek kongrelerini başlatır. Dünyanın en ünlü yemek otoriteleri Konya’ya gelir. 13. yüzyılda adına ateş renkli taşlarla anıt mezar yaptırılan bir aşçıyla karşılaşmanın büyüsünü yaşarlar. Uzmanlardan Alan Davidson dönünce yazdığı makalede “Oraya bir turist gibi gittik, ama hacı gibi döndük.” ifadesini kullanır. Daha sonra Konya’ya gelecek yemekçilerin, Konya’da Hz. Mevlânâ türbesinden sonra ilk uğradıkları ve kendilerini hacı olmuş kabul ettikleri yer haline gelir.

Kaynakça:
* Baha Veled’den Günümüze Konya Alimleri ve Velileri, Av. M. Ali Uz, Konya, Mayıs 1993
* Konya Velîleri, Dr.Hasan Özönder, Konya, 1980
* TDV İslâm Ansiklopedisi
* Mevlevilikte dervişliğe giden yolda ilk adım mutfaktan geçer
* atesbaziveli.org