Kendimde, içinde bulunduğum ana fazladan bir şey daha sıkıştırmak dürtüsü hissettiğim çok olur. Bir telefon görüşmesi daha veya yol üzerinde uğranacak bir yer daha…
Zamanla bu dürtüyü tanıyıp ona karşı şüpheyle yaklaşmayı öğrendim. Ona hayır demek için çaba harcıyorum. Kahvaltı sırasında gözlerimi mısır gevreği paketine yapıştırıp yüzüncü kez içindekiler listesini veya üretici firmanın şaşılası promosyonunu okumama sebep olan işte bu dürtüdür. Beslenebildiği sürece onun için gıdasının nereden geldiği önemli değildir. Gazete veya bir satış kataloğu veya tam da şu anda yakınımda duran herhangi bir şey onun için ilginç olabilir. Zamanı doldurmak konusunda hırslıdır; beni mümkün olduğunca bilinçsiz, hissiz bir uyku halinde tutabilmek için zihnimle gizli bir işbirliğine girmiştir. Öyle ki, kahvaltı sofrasında olduğumun bilincine varmama engel olan, karnımı sadece onunla doyurmama sebep olacak kadar yoğun bir sisin içinde bulurum kendimi. Bu sis nedeniyle diğerleri için erişilmez bir hal alırım, ışığın kahvaltı masasında oynadığı oyunları, mutfaktaki kokuları kaçırırım. Her birimiz gün içinde kendi yolumuza gitmeden önce, kahvaltı sofrasında yaşadığımız birlikteliğe ait konuşma ve tartışmalar da dahil, anın tüm enerjisini de kaçırmış olurum böylece…
Bu türden dürtülere karşı durabilmek için istekle gönüllü sadeliği uyguluyorum. Belli bir anda sadece ve sadece tek bir iş yapmak ve o belli anda tamamen ve bütünüyle bu iş için hazır bulunmak konusunda kararlılık göstermek yaptığım şeylerden biridir.
Gönüllü sadelik bir gün içinde daha çok değil, daha az yerde bulunmak; daha çok şey görebilmek için daha az göz atmak; daha çok şey yapabilmek için daha az şey yapmak; daha çok şeye sahip olabilmek için daha az şey edinmek demektir. Her ne kadar zaman zaman gönülden dilesem de, küçük çocukları olan bir baba, bir eş, anne-babamın en büyük çocuğu, ailesi için ekmek parası kazanan ve mesleğini yürekten icra eden biri olarak, orman içinde bir gölcüğün yolunu tutmak, orada bir kaç yıl boyunca bir ağacın altında oturmak, çimenlerin büyümesini dinlemek ve mevsimlerin değişimini izlemek imkanına sahip değilim. Buna rağmen aile yaşamının karmaşası ve organize kaosun ortasında ve meslek yaşamımın tüm gereklilikleri, sorumlulukları, hayal kırıklıkları ve ödüllerine rağmen küçük şeylerde hep basitlikten yana karar kılabilmek için sayısız fırsat bulunur.
Temel olarak “daha yavaş bir tempo”ya şunlar örnek verilebilir: Çalan telefona koşmak yerine, vücuduma ve zihnime kızımın yanında kalmayı emretmek, birine “tam da şu an” telefon edilmesi gerektiğini söyleyen içsel dürtüye karşılık vermemek, herhangi bir şeyi tamamen anlık bir dürtü ile satın almamak; gazete, televizyon ve reklamların çaldığı alarm zillerine düşünmeden tepki vermemek.
Bütün bunlar insanın yaşamını birazcık da olsa basitleştirebilmesi için elde olan olasılıklardır. Buna ek olarak, bir akşam boyunca hiç bir şey yapmadan oturmak, kitap okumak, kendi başıma, çocuklardan biriyle veya eşimle yürüyüşe çıkmak, ayı gözlemek, ağaçların altında durup yüzüme vuran rüzgarı hissetmek ya da erkenden uyumaya gitmek sayılabilir.
Yaşamımı mümkün olduğunca basit tutabilmek için “Hayır” diyebilme alıştırmaları yapıyorum ve içimde bunu asla yeterli ölçüde yapmadığıma dair bir his var. Hayır demek gerçekten büyük çaba gerektiren bir eylem ve sonuç bu çabayı göstermeye gerçekten değiyor. Ama hiç de kolay değil. Sonuçta yaşamda karşımıza sadece bir kez çıkan fırsatlar ve doğası gereği mecbur olduğumuz şeyler var.
Kendine sadeliği görev edinmek; gereklilik üzerine yeniden ve yeniden düşünmeyi, nesne ve durumları her an yeniden değerlendirmeyi, onları derinlemesine incelemeyi ve böylece zor da olsa bir kurmayı gerektiriyor.
Tüm güçlüğüne rağmen gönüllü sadeliğin temel olana (yani zihne, vücuda, her şeyin birbirine bağlı olduğu ve her kararın çapı büyük sonuçları olduğu türden bir dünyaya) karşı farkındalığımı arttırdığı duygusu içindeyim.
Her şeyi kontrol altında tutmak zorunda değilsiniz. Mümkün olan her fırsatta sadeliği tercih ettiğiniz zaman, her daim elinizden kaçıp giden o özgürlüğü sunacak yaşamınız size ve “az”ın aslında “çok” demek olduğunu keşfedeceksiniz…
Jonn Kabat Zinn