Sayım Çınar, kişisel gelişim alanında yarı otobiyografik tarzı ve ahkam kesmeden kendi deneyimlerini paylaştığı öğretileri ile benzerlerinden ayrılan “Aşkla Gülümse” kitabının yazarı Mert Güler ile keyifli bir röportaj yaptı.

Mert Güler, eski bir futbolcu, dansçı, NLP ve yaşam koçu, spritüel rehber, öğretim görevlisi ve yazar. Sayım Çınar, kişisel gelişim alanında yarı otobiyografik tarzı ve ahkam kesmeden kendi deneyimlerini paylaştığı öğretileri ile benzerlerinden ayrılan “Aşkla Gülümse” kitabının yazarı Mert Güler ile gülmeye hasret kaldığımız son günlerde bol gülümsemeli ve bir o kadar keyifli bir röportaj yaptı.

sayım çınar1

 

“BİR İNSANIN İÇİNDE YA SEVDA VARDIR YA KAVGA…”

Gülmek oldukça ciddi bir eylem. Siz de hislerinizle, duygularınızla gülebilen bir insansınız ve “Aşkla Gülümse” diyorsunuz. Sanki ‘yazmak için yaşamak’ tezini savunan bir kitap yazmışsınız. Biraz kitabınızın öyküsünü dinleyelim sizden?

İlk önce gülmek ile gülümsemeyi ayırmak istiyorum. Gülümsemek hayata bir tavır gibidir, daha naiftir. Gülmek ise biraz daha olaylara tepkisellikle gelen bir davranış, herkes gülebilir. Ben burada gülümsemenin başına aşkı da koydum. Ne yapılırsa yapılsın içinde aşk olduğu zaman insan gülümseyebiliyor, gönlüyle hareket edebiliyor, daha rahat oluyor. Dediğiniz gibi çok özel bir hayatım var. Deneyimlere açık olunması ve kalıplardan çıkılması gerektiğini düşünüyorum. Deneyime açık olan insanlar daha hoşgörülü, daha farklı bakış açısına sahip ve daha yaratıcı oluyor. Kitabımda bunları dile getirmeye çalıştım. Yaşanmışlıkla örgülemeye gayret ettim. Deneyimlerimi paylaştım, kendimi ortaya koydum. Bu yönüyle sadece ‘şunu yapın, bunu yapın’ diyen klasik NLP tarzı yayınlardan ayrıldığını düşünüyorum.

Kitabınızda kendi kendinize biriktirdiğiniz, hiç kimseyle paylaşmadığınız konuşmalar var mı?

Evet var. Özellikle Recai Amca kısmı benim için çok önemli. Çünkü yaşadığım menenjit hastalığını seminerler ve derslerde sadece hastalık olarak paylaşıyordum. Recai Amca kısmında o dönemi ilk defa öğrencilerimle ve okuyucularımla paylaşıyorum.

ZORLUKLARIN ÜSTESİNDEN GELEBİLEN BİR YAPIM VAR

Goethe’nin doğumu çok sancılı olmuş, sizin doğumunuz da öyle… Nefessiz kalmışsınız. O bölümü okurken bütün sanatçılar böyle zor mu doğuyor diye düşündüm. Bu spiritüel bir şey mi, bir misyon mu veriliyor size?

Galiba… Bunu iyi okumak gerekiyor. Zorlukların üstesinden gelecek miyiz, yoksa hayatımız boyunca hep zorluklarla mı mücadele edeceğiz? Bu ikiye ayrılıyor. Bazıları, hayatım hep zorluklarla geçiyor, ben artık hiç kolay bir şey yapamıyorum diyorlar. Ben ise tam tersi geçmişime bakınca zorlukların üstesinden gelecek gücü görüyorum. En önemli gücümün, doğumumla birlikte zorlukların üstesinden gelebilen yapımdan kaynaklandığını düşünüyorum.

sayım çınar3

“OLUMLAMALARLA” SANKİ BİR MUCİZE OLACAKMIŞ GİBİ GÖSTERİLİYOR

Ülke olarak son dönemde çok gergin günler geçiriyoruz. Suratlar asık, herkes moralsiz. Siz gülmenin çok ciddi bir şey olduğunu ima ediyorsunuz ironik bir şekilde. Ben gülüyorum ama nedenleri var… Bu nedenlerden biraz bahseder misiniz?

Son zamanlarda ‘hayatta güzelliği seçtim, hayatta sevmeyi seçtim’ gibi olumlamalarla sanki bir mucize olacakmış gibi gösteriliyor. Ben, emekle kazanılanın çok zor kaybedileceğini düşünüyorum. O yüzden mutluluğumuz için, gülümsememiz için, korku enerjisinden çıkmak için emek verilmesi gerektiğine inanıyorum. Bu bedenimizin için de geçerli, zihnimiz için de…

İNSANIN İÇİNDE YA KAVGA VARDIR YA SEVDA

Türkiye’de o kadar çok yaşam koçu figürü oluştu ki… Siz ise “bir varoluş sorunu var, yaşam kalitesini yükseltme sorunu var” diyerek insanlara yön verecek yöntemlerden bahsediyorsunuz. Kitabınız listelere girdi. Okur tepkileri nasıl?

Genellikle ‘tam ihtiyacımız olduğu zaman’ çıktı diyorlar ama bence gülümsemeye ve aşka her zaman ihtiyacımız var. Belki bu zamanda daha çok ihtiyacımız var. Bir insanın içinde ya kavga var ya sevda… Sevda olmadığı zaman kavga olur. Bu ikisini yer değiştirirsek savaşlardan da arınacağımızı düşünüyorum. Çünkü korku enerjisi sürekli sevgiyi bastırıyor. Onu aşabilirsek sevgiyle çok daha iyi olacağız.

OKURLAR YAŞADIKLARINDAN KESİTLER BULUYOR

Çok fazla kişisel gelişim kitabı yayınlanıyor ama çok azı bestseller oluyor. Okurlar niçin sizin kitabınızı okuyorlar?

Yaşanmışlığımın üzerinden gittiğini söylüyorlar. Olaylarda aynı benim gibi düşündükleri, yaşamlarının bir kısmında muhakkak benzer durumların var olduğunu düşünüyorlar. Ben de öyle düşünüyorum. Zihinsel konuşmalarım çok fazlaydı, gülümsememi kaybettiğim zamanlar oldu. Kitabımda “duygusal uyuşukluk” kavramından bahsediyorum. Duygusal uyuşuk olup, her şeyin iyi gözüktüğü, halbuki uyurgezer gibi dolaştığım bir dönem oldu. Bence her insanın böyle iniş ve çıkışları olduğu için okurlarla o inişlerde çok güzel eşleşiyoruz. İnşallah çıkışları da hep beraber yaparız.

MENTÖRLER SPORCULARA ÇOK BÜYÜK FAYDA SAĞLIYOR

Fenerbahçe’de bir dönem futbol oynamışsınız ama sakatlıklar nedeniyle futboldan uzaklaşmışsınız. Futbolcular çok stresli ve inişli-çıkışlı bir hayat yaşıyor. Sizce yaşam koçları olması gerekiyor mu?

Evet. Şimdi yeni yeni Avrupa’da ve dünyada başladı.

Türkiye’de bu alanda eksiklik var. Oyuncular kendisini motive edecek insanlardan uzak duruyorlar galiba…

Orada, “her şeyi biliyoruz, bize akıl hocalığı mı yapılacak” diyen bir kısım var. Halbuki son zamanlarda mentörler sporculara mental açıdan çok büyük fayda sağlıyorlar. Düşünce şekillerini değiştirmek, olumsuzlukları ya da moral düşüşleri daha yukarıya taşımak için gerçekten çok özel rehber oluyorlar. Bir de sporcuların veya ünlü kişilerin paylaşım yapacağı insanlar çok önemli hale geldi. Rahatlıkla paylaşım yapabiliyorlar. Onlar açısından çok rahatlatıcı bir çalışma oluyor.

SEVGİNİN GÜCÜNÜ KULLANMALIYIZ

“Kitabınızda ilginç hikayeler var. Ayakkabıların öyküsü, menenjit hastalığından nasıl kurtulduğunuzu anlattığınız Recai Bey bölümü gibi… Herkes çok gergin. Şu anda toplumda gerçekten dürüst, iyiliksever ve şefkatli çok az insan var. Toplum için söyleyebileceğiniz özel şeyler var mı?

Aslında Anadolu topraklarında yaşıyoruz. Bizim İMECE’miz var, halayımız var, birlik ve beraberlik içinde ateş etrafında toplandığımız çok güzel ritüellerimiz var, düğünlerimiz, kına gecelerimiz var ama biraz da biz birbirimizden çok fazla uzaklaşıyoruz. Artık apartmanlarda kimse birbirini tanımıyor, sokakta herkes birbiriyle kavga ediyor, Anadolu’nun o birlik ve beraberlik ruhundan gittikçe uzaklaşıyoruz. O ritüelleri biraz daha parlatmamız gerekiyor. Güzellikleri sadece düğünlerde, sünnetlerde değil farklı zamanlarda da paylaşmaya ihtiyacımız var aşkla gülümsemek için…

“Aşkla Gülümsemek” biraz otobiyografi gibi… Kendi hayat hikayenizi anlatarak yaşadığınız bütün çelişkileri ve nasıl yeniden gülümsemeye başladığınızı paylaşıyorsunuz okurlarla. Siz kitabınızı nereye oturtuyorsunuz?

(Gülümsüyor) Ben kitabımı kişisel gelişim kısmına koyuyorum. Çünkü bunu okuyan okurlarımdan şimdiden çok özel mesajlar gelmeye başladı; “Benim de doğumum zordu”, “Ben de ameliyat oldum”, “Benim de düşüşlerim oldu”, “Ben de sporcuydum, bıraktım” diye. Çok özel geri bildirimler oluyor. Yaşanmışlıklarda ve karşılıklı bazı olaylarda birbirimize dokunabiliyoruz. Gönülle, aşkla, sevgiyle köprü kurmaya çalışıyorum okuyucularımla. Bu çok değerli benim için. Çünkü zihin varsa korku ve kaygı oluyor ama gönül varsa orada bir merhamet ve bir paylaşım hissi oluyor. Sevginin gücünü kullanmamız gerekiyor.

 sayım çınar5

GÖNÜLLE AKLIN BAĞLANTISINI KURMAYA GAYRET EDİYORUM

Yaşam koçluğu da yapıyorsunuz değil mi? Çok sabır gerektiren bir iş, bir sürü çok zor kişiliklerle karşılaşıyorsunuzdur. Bu kitabı yazmanın sonuçları neler oldu?

Evet. Yaşam Koçluğu (NLP)uzman uygulayıcı sertifikam da var. Beyin dili programlaması deniliyor. Zihinle ilgili çalışmaları orada da kullanabiliyoruz. Bireysel çalışmalarda ise meditasyon, yoga ve NLP’nin karışımı olarak meditatif rehberlik yapıyorum. Ülkemizde herhalde bu kavramı ilk ben kullanacağım. Gönülle aklın bağlantısını kurmaya gayret ediyorum, öyle söyleyeyim.

ÇOK AZ KİMSE KELİMELERE ÖNEM VERİYOR

“Kelimelerin anlamını veren uğruna yaşananlardır” diyorsunuz. İnsanlar kelimelerinin anlamlarını fazla sorgulamıyorlar herhalde değil mi?

Kesinlikle! Nasılsınız diyorum, yuvarlanıp gidiyoruz, ne olacak eh işte, fena değilim diyorlar. Gülümseyen kelimeler kullanmamız gerekiyor. Çok az kimse ağzından çıkan kelimelere önem veriyor. Mevlana çok özel bir şey söylemiş; “İnsanı anlamak istiyorsanız, insanın ağzı tencere kapağı gibidir, oynadıkça içinde ne piştiğini anlarsınız” diyor. Dilimizi sadeleştirerek, gülümseyen kelimelerle başlarsak söze hem zihinsel hem de fiziksel açıdan şahane, harikulade, iyi ve çok daha kaliteli bir yaşam olacağını düşünüyorum.

EN GÜZEL DANS YAŞAMLA DANS ETMEKTİR

Aynı zamanda dansçı olduğunuzu öğrendim, tango yapıyorsunuz.

Yılda bir-iki kez özel günlerde yapabiliyorum.

Arjantin’e gidiyor musunuz tango için?

(Gülümsüyor) Gitmiyorum. Daha çok Hindistan’a gidiyorum içsel çalışmalar için.

Ülkemizde tangoyla olan durumu nasıl değerlendiriyorsun?

Benim tango yaptığım dönem 1996-97’lerdi. Daha henüz yeni yeni başlıyordu. Şimdi birçok kulüp var, birçok dans gecesi düzenleniyor. Aslında güzel gidiyor, dans etmek lazım. Kendime has bir cümlem var; en güzel dans yaşamla dans etmektir diye… O ritmi artık hayatımızla kurgulamak lazım. Ona çok inanıyorum.

KÖŞE YAZARLARI GÜLÜMSEYEN KELİMELERİ DAHA ÇOK KULLANMALI

Medyayla aranız nasıl? Öfkesini kontrol edemeyen çok fazla yazar var. Hangi köşe yazarlarını okuyorsunuz ve onlara ne öneriyorsunuz yazarken?

(Gülümsüyor) Aşkla gülümsemek çok önemli. Biraz daha birleşme, gönül, aşk, sevgi temalı şeyleri paylaşırsak daha güzel olur. Herkesin ağzında bir lanet var. Biz terörü de lanetliyoruz. Herkes birbirini lanetliyor, kimse sevgiden konuşmuyor. Halbuki sevgi adına daha çok şeyler paylaşırsak, gülümseyen kelimeleri daha çok kullanırsak, yazarlarımıza naçizane önerim budur. Gülümseyen kelimelere ihtiyacımız var! Bir zihin meditatif çalışma yapabilirler. Buna ister nefes tekniği deyin, ister doğada yürüyüş deyin, isterseniz güzel bir müzik, güzel bir festival, ne olursa olsun. Öyle şeylere ihtiyacımız var. Bu koşuşturma sırasında çok fazla sertleştiğimizi düşünüyorum. Barışa ihtiyacımız var. İçsel ve dışsal barışa.

O zaman inadına barış değil mi?

O da güzel. Rağmen barış da güzel, yani ne olursa olsun rağmen barış. İlla ki barış, illa ki aşk daha güzel.

TÜM İLİŞKİLERİMDEN ÇOK ÖZEL İÇSEL GELİŞİMLE AYRILDIM

İki kez evlenmişsiniz. Evlilik insanın kendisini cezalandırması mıdır yoksa….?

(Gülümsüyor) Konfüsyus’un, “Muhakkak evlenin. Mutlu olursunuz, olmazsanız filozof olursunuz” diye çok güzel bir sözü var. Bence ilk önce insanlar ilişkiyi yaratıyor, sözlülük, nişanlılık, evlilik gibi. İlişki de daha sonra iki insanı çok özel yaratıyor. Ben tüm ilişkilerimden çok özel içsel gelişimle ayrıldığıma inanıyorum. Hepsine de çok teşekkür ediyorum, hayatıma giren tüm aşklarıma.

Aşk sizde çok galiba…

Sadece karşı cinse değil, ben her şeyi aşkla yapmanın önemini vurgulamak istiyorum.

Aşk konusunda çok fazla ahkam kesem bir topluluk var. Bu durum çok yüzeysel değil mi?

Haklısınız. Galiba okur kitlesi kimin ağzında, kimin yüreğinde olduğunu keşfedebiliyor. Bu bir hal işi. Okuyucular hal edenlerle sadece ahkam kesenleri muhakkak yeri gelince anlayacaklardır.

MEVLANA BENİM İÇİN BİR AŞK!

Bu kitabı yazma fikri çok uzun bir döneme dayanıyor. Bütün bu öğretileri yazarken hepsini yaşadınız, gördünüz. Hindistan’a gittiğinizde de Osho aşramında karşınıza Mevlana çıkıyor değil mi? Mevlana ve Hindistan’ı biraz anlatır mısınız?

Çok enteresan! Osho, Batılılar için yaklaşık bilinen 112 tane meditasyon yapmış. Ben de o sırada derslere giriyordum. Bir derste devamlı boyutsuzluk meditasyonundan bahsediliyor. Kelimelere de dikkat ediyorum ya, bir bakayım boyutsuzluğu nasıl yaşayacağım dedim. Bir de baktım ki derste Mevlana’nın sema dönüşünü kullanmış Osho. O gün ilk dönüş deneyimini yaşadım ve o günden sonra sema ve Mevlana benim için bir aşk haline geldi. Zaten Türkiye’ye döner dönmez de bu tür çalışmalara hız verdim.

KİTABIM 9 YIL 10 GÜN SONRA DOĞDU

Kitabınızda ciddi anlamda şiir var. Ben iyi şairlere çok saygı duyuyorum. Şiirleriniz de çok dikkat çekici. Bu şiirleri yazarken nasıl bir yol haritası çiziyorsunuz kendinize?

Yaşanmışlıkları biriktiriyorum. Eğer duygusal bir şekilde yazdıysam hemen biriktiriyorum, oradan da zaten muhakkak bir konuya bağlanıyor hayatımda. Son zamanlarda daha çok biriktirmeye başladım. Bu kitap için 10 yıllık bir gebelik sürem var diyorum. (Gülümsüyor) 9 yıl 10 gün sonra doğdu. Zaman zaman konular bazen şiir olarak geldi. Kimisi de çok yoğun olduğum dönemlerde konulardan sonra şiir olarak aktı kalemime…

YOGA TATMİN KELİMESİNİN TAM KARŞILIĞI BENCE…

Aynı zamanda yoga da yapıyorsunuz. Yoga kendine köprü kurmaktır esasında ama bizde ötekileştirilen bir spor. Spor mu desen, bir felsefe mi desem bilemiyorum aslında. Bir yaşam koçu olarak sizce yoga nasıl bir şey?

Yogada da en önemli şey birlik kavramıdır. Bölünmüş zihin, beden, duygu ve düşünceleri çok özel bir yerde toparlayıp bir tamlık hali yaratıyor. Bu da tatmin kelimesinin tam karşılığı bence. Dediğiniz gibi mutluluk çok kirletildi, aşk çok kirletildi ama ne iş yaparsanız yapın bir tatmin hissiyle hissediyorsunuz. Çünkü yogada bütün duygu, düşünce ve kalbin çok özel birleşimi var. Onu yaratıyor.

Kendini bilmek o kadar önemli bir şey ki! Kendini bilmek ruhunu bilmeyi gerektirir diyebilir miyiz?

Kendini bilen Rabbini bilir. İslamiyet’teki en önemli sözlerden birisi.

O İÇİMİZDEKİ ÇOK ÖZEL BEN’E KÖPRÜ KURUYOR YOGA

İslami felsefesi daha da ayrı bir şey ama sizin kitabınızın bir bölümünde uygulamacı bir karakteriniz olduğu ortaya çıkıyor.

Zaten kendini bilmek özünü bilmektir. Oradaki kelimeleri de ne kadar, nasıl kullanacağınız çok değerli. Yunus Emre’nin, “Bir ben vardır bende içeri” dediği o bene doğru yolculuk yapmak lazım. Yoga da çok güzel köprü kuruyor o içimizdeki çok özel bene. Dediğiniz gibi İslamiyet, Hıristiyanlık, Musevilik farklı ama oraya bir köprü kurmak gerektiğine inanıyorum. O içinizle, el değmemiş sizle belki dış dünyanın yarattığı siz arasında köprü kuracağını düşünüyorum. Ama bunun için eylem gerekiyor. Onun için de beş tane teknik var; nefes tekniği, egzersiz, beslenme, gevşeme ve meditasyon.

Pekala, siz kendi zihninizi nasıl aydınlatıyorsunuz sürekli?

Genelde yoga yaparak aydınlatıyorum. İçimde bir dönüş var, zaman zaman serbest sema dönüşleri yapıyorum. Yoga da yapıyorum. Meditatif çalışmalar başlığı altında toparlıyorum bütün bunları.

HİNDİSTAN’DA MÜTHİŞ BİR DİN MOZAİĞİ VAR

Biraz da Hindistan’ı konuşalım. Hindistan’da sizin dikkatinizi çeken şeyler neler oldu?

Bir kere müthiş bir din mozaiği var. Bir masaya oturuyorsunuz 11 kişisiniz, 11 farklı din mensubu konuşabiliyor ve en sonunda oradan birlik duygusuyla kalkılabiliyor. Tapınakları, kiliseleri ve camileri ile olağanüstü zengin bir mimariye sahip, hem içsel hem dışsal… Artık onlar da yavaş yavaş Batılılaşıyor ama çok özgün bir dokusu var Hindistan’ın… 5 bin yıllık bir doku. Ritüellerine çok bağlılar. Çok fazla tören, ayin ve içsel çalışmalar var. Bunlar beni çok etkiliyor.

MEVLANA OSHO’NUN AŞRAMINDA KARŞIMA ÇIKTI

Hindistan’da Mevlana’ya nasıl kavuştunuz?

Osho’nun aşramında karşıma çıktı Mevlana! Bu konuda bir hikaye daha anlatmak istiyorum; Türkiye orada çok iyi tanınmıyor. Bir yoga merkezine gittik, Türkiye’den geldik deyince, a Türkiye’de yoga yapılıyor mu dediler, böyle suratları ekşidi. Biz Rumi’nin Konya’ya yakın yerden geliyoruz deyince herkes şiirini çıkarttı. Ruhsal, içsel çalışma yapan kadim yoga merkezleri dönen semazenleri ve Mevlana’yı muhakkak biliyor. Müthiş etkilendim ve bu konuda daha çok araştırmaya, daha çalışmaya kendimi adadım.

“Semanın kapısı aşkla vuran her yüreğe açıktır” diyorsunuz. Burada da çok farklı, ironik şeyler söylüyorsunuz. Tam olarak ne söylemek istiyorsunuz?

Bu sema dönüşü sırasında hiçbir yerden referans alamıyorsunuz ve çok özel bir hale geliyor. Bugüne kadar çok fazla bedensel çalışma yaptım, sporla uğraştım, dans ettim ama o dönüşün çok kendine has, çok özel bir mistik, çok özel bir ilahi boyutu var. Dönerken artık her yer birbirine karışıyor, tavan, yer, gökyüzü. Orada içinizde dönmeyen sanki çok özel bir yer varmış gibi, o içinizdeki ben varmış gibi çok özel bir his geliyor. Onu herkesin deneyimlemesini isterim.

Mahatma Gandhi’nin aforizmalarını da almışsınız kitabınıza. Gandhi sizi çok mu etkiledi?

Çok etkiledi. Dünyada korku, şiddet ve savaş olmasın diye dünya çapında daha üstün pasif direniş yapan başka bir insan yok! Mahatma Gandhi o yüzden sevgi, saygı ve paylaşım boyutunda beni çok etkiliyor.

Kitabınızda anlattığınız öğretileri nerelerde uyguluyorsunuz? İnsanlar size nasıl ulaşabilirler?

Bostancı ve Bakırköy’de iki tane merkezimiz var. Bir de Büyükada’da kalmalı kullanabildiğimiz çok güzel bir merkezimiz var. Üç merkezde de bireysel ve kurumsal çalışmaları yapıyoruz. Ayrıca toplu dersler de veriyoruz.

sayım çınar2

 

23 Ekim 2015, Sayım Çınar

gazeteciler.com