25 Şubat 1894 – 31 Ocak 1969
Hindistan’da Poona’da Merwan Sheria İrani olarak doğdu. Adının anlamı “Şefkatli Baba” olan Baba, kendini bir avatar ya da tanrısal-insan, yani kendisini Tanrı olarak bütünüyle bilincinde olan bir kişi olarak tanımladı.1931 yılında, üniversitede ilk yılındayken Tanrısal-gerçekleşme halinin açığa çıkmasında aracı olan yaşlı bir Müslüman azizle tanıştı. İlk öğrencilerini toplayıp avatarlık misyonuna başladı. Dört yıl sonra “sessizliği gözlemeye” girişti. Bundan sonraki iletişimi yalnızca bir alfabe tahtası üzerinde harfleri göstererek ya da el kol hareketleriyle oldu. Öğretisini bu yolla iletti. Birçok yolculuk yaptı ve milyonlarca insanla konuştu.
Meher Baba’nın insanları aydınlatmak için yaymaya çalıştığı öğretisi; varoluşun gerçek hedefine ulaşmanın ve yaşam-ölüm döngüsüne son vererek Tanrısal gerçeklikle bir olabilmenin ancak bilinci tüm yanılsamalardan arındırıp ölümü yaşamda yok ederek, kendi öz varlığımızın yalın gerçeğinde insan-Tanrı olmayı başarmakla mümkün olabileceği şeklindedir. Hiçbir belirli gruba ait olmadığını her fırsatta işaret eden Meher Baba, dünyadaki tüm büyük inançlarca ele alınan gerçeğe hayatiyet kazandırmayı hedeflemiştir.
“Siyaset ile işim yok. Bütün dinler benim için eşittir. Tüm sınıf ve inançlar benim için değerlidir. Ulaşmaya çalıştıkları birçok iyi şeyler nedeniyle tüm ‘izm’leri, dinleri ve politik kesimleri takdir etmeme rağmen, bu ‘izm’, din veya politik kesimlerden hiçbirine, her birini eşit şekilde kapsayan, hepsini aşan ve hepsi aynı oranda yanlış olan müstakil fikir ayrılıklarına yer vermeyen mutlak Gerçek için ait olmam ve olamam. Tüm hayatın birliği bütünleyici ve bölünemezdir. Tüm makul ideolojik farklılıklara rağmen saldırılamaz ve bozulamaz kalır.” şeklindeki ifadesiyle hareket bağımsızlığını ve yaklaşımının evrenselliğini vurgulamıştır.
Kendi özenli talimatlarına uyularak Hindistan’da Ahmetnagar yakınlarında Meherebad’da defnedilmiştir.
Büyük üstadın insanları birleştirici, bütünleştirici evrensel sevgi mesajları ve öğretisi kavgaların, çekişmelerin, savaşların yaşandığı günümüz dünyasında tüm insanlığa ölümünden sonra da ışık tutmaya devam etmektedir.
Kitapları, Discourses, God Speaks, Beams ve Life At its Best, çeşitli ruhsal gelişim ve psikolojik konuları içermektedir.
Türkçe’ye çevrilen iki eseri ise, Emre Temelli’nin Türkçe’ye çevirdiği ve Arion Yayınevi’nce yayınlanan “Tanrı Konuşur” ve A. Cengiz Büker ile Bülent Uluçer’in Türkçesiyle Okyanus Yayınevi’nce yayınlanan “Her Ne Arar İsen Kendinde Ara”.
Amerika’ya yapmış olduğu gezisinde dile getirdiği düşüncelerinden derlenen “Her ne Arar İsen Kendinde Ara” başlıklı kitabından birkaç alıntı:
“Günümüzün ermişleri geçmişin günahkarlarıdır.”
“Başkalarını yenmeye çalışmayın, kendinizi yenin. Böylece dünyayı yenmiş olursunuz.”
“İnsanın ne olduğu ve ne olarak görünmek istediği arasında çarpık bir ayrılık vardır. İkiyüzlülük kişinin ruhuna, dış dünyanın verebileceği zarardan daha fazla zarar verir.”
“Diline sahip olamayan zihnine sahip olamaz, zihnine sahip olamayan davranışlarına sahip olamaz, davranışlarına sahip olamayan kendine sahip olamaz, kendine sahip olamayan da gerçek Sonsuz Benliğe ulaşamaz.”
“Sezgi, yanlışlara dayalı saldırgan deneyimlerden alınan küçük derslerin yıkıntıları arasında gizlidir.”
“Evren sizin içinize sığdığı kadar, siz evrenin içine sığmıyorsunuz.”
“Din’e yarar sağlamayan iki kişi vardır: Maddeci ve Ermiş. Paraya karşı iki kişi vardır: Ayyaş ve Ermiş. Hırstan bağımsız iki kişi vardır: Çocuk ve Gerçeğe ulaşan.”
“Tüm pratik amaçlar için, insan bedeni yolun sonudur; bilinci geliştirme çabası sırasında yığılan izlenimler insanın sonsuz benliğini görmesini engeller.”
“Bu sınırsız varoluşunuzun tadına varmak için tek gereken, sizi yaşamdan ayıran, size ayrı gayrılık duygusu veren bilisizliği kaldırıp atıvermektir. ‘Ayrımcı Benlik’ ya da ‘Bencillik’ ya da ‘Ben’ yalnızca Tanrısal Sevgiyle yok olabilir. İşte benim insanlığa armağanım budur.”
“Tanrı’yı sevmeyi öğrenmek için sevemediklerinizi sevmekle başlayın. Başkalarını ne kadar müşfik ve cömert olarak hatırlarsanız, kendinizi de o denli unutacaksınız ve bir gün, kendinizi tamamen unuttuğunuzda Tanrı’yı bulacaksınız…”