30 Eylül 1207 – 17 Aralık 1273
Bugün Afganistan sınırlarında bulunan Horasan yöresinde, Belh şehrinde doğmuştur. Babası Bahaeddin Veled, Belh şehrinin ileri gelenlerindendi ve “Bilginlerin Sultanı – Sultânü’l-Ulemâ” ünvanını almıştı. Mevlana ve ailesi 1228 yılında Konya’ya geldi. Sultânü’l-Ulemâ, 12 Ocak 1231 yılında Konya’da vefat edince talebeleri ve müridleri Mevlâna’nın çevresinde toplandılar. Mevlâna’yı babasının tek varisi olarak gördüler. Gerçekten de Mevlâna büyük bir ilim ve din bilgini olmuş, İplikçi Medresesi’nde vaazlar veriyordu. Medrese kendisini dinlemeye gelenlerle dolup taşıyordu.
Mevlâna 15 Kasım 1244 yılında Şems-i Tebrizî ile karşılaştı. Mevlâna Şems’te “mutlak kemâlin varlığını” cemalinde de “Tanrı nurlarını” görmüştü. Ancak beraberlikleri uzun sürmedi. Şems aniden öldü. Mevlâna Şems’in ölümünden sonra uzun yıllar inzivaya çekildi. Daha sonraki yıllarda Selâhaddin Zerkubi ve Hüsameddin Çelebi, Şems-i Tebrizî’nin yerini doldurmaya çalıştılar.
Mevlâna, ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. Ölüm gününe, düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen “Şeb-i Arûs” diyordu ve dostlarına “Ölümünün ardından ah-ah, vah-vah edip ağlamayın” diyerek vasiyet ediyordu.
Gönüller sultanı Mevlânâ; düşünce ve kültür tarihimizin önemli ve çok değerli şahsiyetlerinden birisidir. İnsanlığa vermiş olduğu eserlerle; tasavvuf düşüncesinin ve İslâm dininin yayılmasında ve kökleşmesinde önemli bir misyon üstlenmiştir.
Mevlana’nın en önemli eserleri:
-Mesnevi
-Divan-Kebir(Büyük Divan)
-Mektubat(Mektuplar)
-Mecalis-i Seb’a(Mevlana’nın 7 vaazı)
-Fihi Ma-Fih (Ne varsa İçindedir)
Mevlan’dan Sözler:
“Gel, Gel, ne olursan ol, gel!
İster kâfir, ister mecûsî, ister puta tapan ol, gel! Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir. Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel!”
“Bitkinin güzelliği, tohumun iyiliğinden, İnsanın güzelliği ise, kalbinden gelir.”
“Marifet; Can için sevgili aramak değil, Sevgili için Can taşımaktır.”
Daha fazla Mevlana sözü için Mevlana forum sayfamızı tıklayınız…
Mevlana Hakkında Ne Dediler:
“Hayatını, ‘Hamdım, piştim, yandım’ diye özetleyen büyük İslâm velisinden bahsetmek herkesin kullandığı dil ve kalemin kârı değildir. Hz.Mevlânâ her ne kadar dış görünüşü itibariyle sıradan bir insan gibi de olsa, kendisinden asırlar sonra bile dünya insanlarının duygu düşünce ikliminde ufuklar açılmasına vesile olan bir hazinedir.”
Yrd.Doç.Dr. A. Selâhaddin HİDÂYETOĞLU
“İnsanoğlu, yediyüz senedir Mevlânâ Celaleddin Rumî’yi bir tanrı mirası gibi benimseyip, görünen ve görünmeyen her cephesinden söz etmiştir.”
Samiha Ayverdi
“Mevlâna, âlem ve atom hakkında bildiği gerçeği bir dörtlüğünde sembolik olarak şöyle dile getiriyordu: “Eğer bir atomu kesersen ortasından bir güneş, ve güneş etrafında da, durmadan dönen gezegenler görürsün…”
Doç Dr Mehmet Bayraktar