Selamlaşmanın anlamını ve önemini biliyor muyuz dersiniz! Hiç zannetmiyorum. Çünkü günümüzde kocaman apartmanlarda yan yana iki dairede oturanlar, her hangi bir yerde karşılaşanlar, dahası bir ilişki kurmak zorunda olsalar bile selamlaşmıyorlar artık. Hatta birinin diğerinden belki maddi anlamda veya eğitim anlamında kendince üstün olması, bazen da memleket veya ırk anlamında, kendilerince doğulu veya batılı olması gibi asılsız gerekçelerle selamlaşılmıyor ne yazık ki…
Oysa tersi olsaydı daha mı kolay olurdu insana ve doğaya aykırı bu sistemle mücadele edebilmek acaba!
Peki ya, hiç kimsenin birbirine selam vermediğini hayal edelim kısa bir süreliğine; Merhaba, günaydın, iyi akşamlar, iyi geceler, hal hatır sorma gibi sözcüklerin yanı sıra gülümseme, el sallama, baş eğme, göz kırpma şeklinde jest ve mimikleri çıkartalım hayatımızdan…
Nasıl olurdu? İnsanlar arasında soğukluk, zıt kutuplaşma ve hiç sosyallik olmazdı herhalde. Evet, bu bir gelişme ve kültür sorunudur.
Ya çocuklukta öğrenilir ve alışılır, ya da insan düşünür, bunu bilincine çıkarır, kendisini zorlar ve sonra kendiliğinden bir davranış haline getirir. Bu süreç aslında “İnsan”a doğru evrimleşmenin aşamalarından da birisidir.
Selamlaşma geleneği insanlığın yaratılışından bu yana istisnasız tüm toplumlarda müşterek bir davranış biçimi olarak süre gelen bir adettir. İlk çağlarda iki insan karşılaştığında silahlı olmadıklarını, silahlı olsalar bile birbirlerine karşı kullanmayacaklarını göstermek için sağ ellerini uzatır tokalaşırlarmış ve emin olmak için ellerini sallayıp uzun süre bu pozisyonda kalırlarmış, diye biliniyor selamlaşmanın çıkışı. Bir de daha sonraki çağlarda olsa gerek yanaktan öpme ilave olmuş tokalaşmaya en az bir en çok üç defa. Ben tokalaşmayı ve öpüşmeyi sağlıklı bulmuyorum. Eller en çok kirlenen bölgelerin başında geliyor. İnsan yanınız da mendilsiz hapşırıyor ellerini birbirine sürterek temizliyor ardın da merhaba tokalaşması için uzatıyor. Uzatsanız olmaz uzatmasanız saygısızlık. Bir de öpüşme sırasında karşı taraf ıslak bir öpücük kondurduysa yanağınıza şap diye! O sıra da silsen olmaz ayıp olur fakat yanağın üzerinde bir ıslaklık hissedersin tuhaf bir durumdur. Başımıza buna benzer olaylar gelmiştir.
Biz her ne kadar eski çağlardaki gibi selamlaşıyor isek de aslında selamlaşmanın manası çok daha derindir ve sağlıklı olmalıdır.
Selamlaşma biçiminin sadece bir karşılaşma sözcüğünden ibaret olmadığını, temel olarak insanı yüceltmek ona değer vermek mantığı üzerine kurulmuş olup, aynı zamanda yaşanan hayata, yapılan işe dair düşünceleri ve iyi dilekleri de içerir.
Selamlaşma; sıcaklık, kardeşlik, dostluk, arkadaşlık, saygı, emniyet, huzur, sağlık, rahatlık, bana güvenebilirsin, iyi netice, kurtuluş, esenlik, sevgi, barış gibi manalara gelir. Fiziksel selamlama tüm bu kavramların ifadesidir. Kişinin ruhunda beslediği amaç ne ise fiziksel olarak bedeni de ona uyar. Yani selamladığınız bir insana kötülük yapmayı düşünmezsiniz.
Selamlama kişiler arasında güven açısından bir sözleşme gibidir, bir iletişim ve ilişkinin başlangıcı sayılır. Selamlaşmada, karşılıklı tanınma ve bilinme ile beraber ahenk içinde estetiği de getirir.
Selam verilen bir kişinin o selama daha güzeliyle veya en azından aynısıyla karşılık vermesi gerekir. Selamın karşılığını daha güzeliyle vermek, tam anlamıyla alçak gönüllü ve hoşgörülü olmanın ifadesidir.
Selam, her şeyden önce bir duygu alışverişidir.
Klasik yoga öğretisinde de selamlaşmanın yeri ve önemi büyüktür. Yoga’da iki avuç birleştirilip, tüm parmaklar yukarı bakacak şekilde göğüs hizasına getirilirken öne hafifçe eğilerek “Namaste” denir.
Namaste; “Senin önünde eğilirim, selamlarım…” anlamı taşımaktadır. İki elin avuç içlerini birleştirerek selam vermek tüm dünyada barış ve huzuru gösteren bir jest olarak bilinir. On parmağın ve avuç içinin birleşmesi bütünlüğün ve her şeydeki birliğe inanan samimi sevgi dolu kalbin ifadesidir. Yoga çalışmalarına başlamanın ve bitirmenin uygun ve hoş bir yoludur…
Sevgiler…
Mert Güler