Güzel bir günde parkta oturup yaşam hakkında konuşan, sorunlarımızdan söz eden, varlığımızın doğasını inceleyen ve kendimize şu soruları ciddi olarak soran iki arkadaş gibiyiz: Neden yaşam büyük bir soruna dönüştü? Neden zihinsel seviyede bu denli incelikli ve kültürlü olmamıza rağmen günlük yaşamımız o denli öğütücü, anlamsız ve yalnızca, kuşkulu bir kavram olan hayatta kalmaya dönük? Neden yaşam, günlük varoluş eziyet dolu?”
Kişi, düşünen ile düşünce arasındaki çelişkiyi çözüp bütünleşme yaratmak yerine, düşünenin farkında olmalı. Düşünen, deneyimleri bilgi olarak biriktiren psikolojik bir varlık, sürekli değişen çevresel etkilerin ürünü olan ve zamana bağlı bir merkez; düşünen, bu merkezden bakar, dinler ve deneyim geçirir. Kişi, bu merkezin özel yapısını anlamadıkça her an çatışma olacaktır ve çatışma içindeki bir zihin, meditasyonun derinliğini ve güzelliğini asla anlayamaz.
Meditasyon özel bir tarzda nefes almak, burnuna bakmak veya bazı marifetler sergilemek üzere gücü uyandırmak veya bunun gibi olgunlaşmamış yöntemler değildir.. Meditasyon, yaşamın dışında bir şey değil. Araba sürerken veya otobüste giderken, amaçsız çene çalarken, ormanda yürürken veya rüzgarın sürüklediği kelebeği izlerken, seçim yapmaksızın, tüm bunların farkında olmak, meditasyonun bir parçasıdır.
Yazar: Jiddu Krishnamurti
Yayınevi: Sistem Yayıncılık
Orjinal Adı: The Book of Life
400 sayfa