311306_287506878047215_1103331408_n

Tüm gece ve gündüz boyunca durmaksızın yağmur yağmıştı, çamura bulanmış dere aşağıda, sel yatağında denize karışıyor, onu çikolata kahvesi bir renge büründürüyordu. Kıyıda yürürken dalgalar çok büyüktü, olağanüstü bir güçle kıvrılıyorlardı. Rüzgara karşı yürüyordun, birdenbire seninle gökyüzü arasında hiçbir şey olmadığını hissettin, bu açıklık cenneti. Dağlara, denizlere, insanlara karşı böylesine bütünüyle açık olmak meditasyonun özüdür.
İçinizde hiçbir şeye karşı sınırlarınızın, engellerinizin olmaması, tüm küçük çatışmaları ve ikiyüzlülükleriyle her türlü dürtüden, zorlamadan ve istekten gerçekten, bütünüyle özgür olmak, yaşarken kollarını iki yana açık yürümektir. O akşam, orada ıslak kumların üzerinde yürürken ve çevrende martılar uçuşurken, olağandışı bir sınırsız özgürlük ve içinde ya da dışında olmakla kalmayıp varlığa her yeri kaplayan sevginin görkemli güzelliğini duyumsayabilirsin.
Rahatsız edici hazlardan ve bunların neden olduğu acılardan özgür olmanın ne denli önemli olduğunu, ancak o zaman zihnin tek başına olabileceğini fark edemiyoruz. Ancak bütünüyle tek başına olan zihin açıktır. O akşam bunu bir anda, sanki güçlü bir rüzgar seni ve toprağı altüst etmişçesine duyumsamak olsaydı.
İşte orada çırılçıplak ve bomboş kalmıştın. Bu nedenle tam anlamıyla açıktın. Bunun güzelliği sözcüğün ya da duygunun kendisinde değildi, her yeri kaplamış görünüyordu. Çevreni, içini, suları, tepeleri…
Meditasyon budur…”

Meditasyonlar – Krishnamurti